“Bana hiç vakit ayırmıyorsun, hiçbir şey paylaşmıyoruz, hiç vaktim yok, önceliğin hep başkası / başka şeyler / başka işler, çok acelem var, çok yoğunum, çok işim var…”
Yıllarca duyduk bu cümleleri, belki hala duyuyoruz. Bazen biz kurduk, bazen bize kuruldu ama eminim birçoğunuz bu buram buram beklenti kokan cümlelere ve varyasyonlarına çok çok aşinasınız.
Belki gerçekten işiniz çoktu, belki gerçekten vaktiniz yoktu ama bir noktada hepimiz bizden talep edilen ilgiyi, sevgiyi, talep edenlerden bir şekilde binbir bahaneyle esirgedik. Kendi söylediğimize kendimizi de inandırarak üstelik. İsteseydiniz 5 dakikanınızı ayıramaz mıydınız, isteseydiniz alasını yapardınız… Ama istemediniz. Ve bu, bir sorun değil…
Zaten konunun doğasına aykırı olan kısmı da burası değil…
İnsanın istemediği bir şeyi söylemesi nedense kolay değil. Her talebi yerine getirmek, her şeye tamam demek, her ihtiyacı karşılamak zorunda hissediyor insan kendini; büyük ihtimalle öğrendikleri nedeniyle. Belki kaybetme korkusundan, belki yargılanma endişesinden, belki sevilmeyeceğini, kabul görmeyeceğini düşünmekten… Birine hayır dese kaba, görgüsüz, sevgisiz etiketlenmekten korkuyor belki de. Arka planlarımızda neler çalışıyor kaza kaza öğreniyoruz.
Ama bir noktada durup samimiyetle kendimize sorduğumuzda, “hayır” demek istediğimiz birçok şeye ne kadar çok “evet” dediğimizi, belki de o an için görüşmek istemediğimiz insanlarla ne kadar görüşmek durumunda kaldığımızı, kendimizle kalmak isterken ne kadar çok rol yaptığımızı anlıyoruz. Çok büyük büyük yanıtlar aramanıza da gerek yok aslında. Bazen insanın sadece hali olmuyor, önceliği olmuyor. Ve bu, insanın önce kendisine yakıştıramadığı, kendinde normalleştiremediği bir hal olduğu için, bir yalan örgüsüyle zamansızlığına, bahanelerine sarılıyor insan. Halbuki sadece bir "şu an bunu istemiyorum" kadar uzaktayken yanıtı. Ama bu kadar sansüre gerek var mı?.. Bir yalana sığınmaya, kendini kandırmaya, bir diğerinin hissedeceklerinin sorumluluğunu almaya gerek var mı? Aslında daha da derininde sorum şu; iletişimlerimizde “şu an bunu istemiyorum” diyemeyecek kadar korkaksak, o ilişkilerin sağlığından ne ara bu kadar emin olduk?
Zamanım yoktu arayamadım, işim çok sana dönemedim, olaylar böyle gelişti o yüzden böyle oldu, çok meşgulüm… Bütün bu cümlelerin arkasında tek bir şey duyuluyor aslında. Şu an önceliğim sen değilsin… Ve bu çok doğal…
Bir insan kiminle olmak isterse, vaktini kiminle geçirmek isterse, kiminle bir şeyler paylaşmak isterse onunla anlarını paylaşır. Siz de öyle. Kimseyi tatmin etmeye ya da taleplerini karşılamaya gelmediğiniz gibi, kimse de sizin beklentilerinizi karşılamakla yükümlü değil. Tek başınıza varolamıyorsanız, anlık olarak arzularınızın tatmin edilmesine ihtiyaç duyuyor ve hayır cevabını kabul edemiyorsanız ya da ilişki biçimlerinizden, tepkilerinizden, yanıtlarınızdan korkuyorsanız, lütfen kendinizle daha çok çalışınız. Kimseye kendimizi zorla sevdiremeyeceğimiz gibi, kimsenin vaktine de zorla el koyamayız. İnsanları yalan söylemek zorunda bırakmadan, kendimiz de hiçbir yalana alet olmadan dürüstçe olanı olduğu gibi anlayalım, olanı olduğu gibi anlatalım. Çünkü önce sen inanmazsan bu yalan denizi son bulmaz, ilişkilerimiz sağlığıyla var olmaz ve lütfen hatırla, zorla güzellik olmaz…