İlişkiler ve Beklentiler

İlişkiler ve Beklentiler

“Benimle yeterince vakit geçirmiyor, beni yeterince görmüyor, beni yeterince sevmiyor…” İnsanın zihni hep bir diğerine karşı yarattığı beklentilerle dolu. İlişkilerimizin içi dışı beklentilerimizle dolu. Bir diğerinin en yakını, bir diğeri için en özel, en önemli olmak istiyor insan bazen ve bütün düşünceleri, hareketleri bunun etrafında dönmeye başlıyor. “En önemli”, “en değerli”, “en sevilen”… Her şeyin “en”i olursa belki en nihayetinde görülebilir, belki en nihayetinde o da kendisini görebilir, belki kendisini sevmeyi başarabilir. Bir diğerinin onunla ilgili güzel yorumları yoksa, artık varlık gösteremeyeceğine ikna ediyor insan kendini. "Benim varlığım senin yorumuna bağlı" cümlesinin ondan neler götürebileceğinin farkına bile varmıyor, yeter ki zihni tatmin olsun…

Sevgiyi, anlayışı ağzına pelesenk ettiği bir dönemde içini boşaltana kadar cümle içinde kullanıyor insan bunları ama konu bu cümleleri pratiğe çevirmek olduğunda o sevginin, anlayışın nereye gittiğini kendi de göremiyor. Sonuçta bizi cümlelerimiz değil, eylemlerimiz ortaya koyuyor. Söz uçuyor ama eylemlerimiz gerçekten hep orada, biz gitsek bile orada. Yaptıklarımız ve yapmadıklarımız bizi kelimesiz bir yerden zaten hep işaret ediyor. Sevgi, anlayış tek taraflı bir yol değil, ilişkiler tek şerit değil. Bunu anlayana kadar içeride ve dışarıda sevgisizlikle, anlayışsızlıkla tekrar tekrar sınanıyor insan.

Peki insanın zihni neden beklentilerle dolu, hep karşı taraftan almaya meyilli, verirken ketum? Kendimize yetemiyorken başka bir ilişkide varlık gösterebilme yanılgısı nereden geliyor?

Terzinin kendi söküğünü dikemediği yerde insan hep bir diğerinden medet umuyor. Çünkü bu daha kolay. Göstermediği sevgiyi, göstermediği anlayışı bir diğerinden görmek istiyor. Çünkü kendini dönüştürmektense bu daha kolay… Ama oluyor mu? Sende olmayan bir şey karşı tarafta da elbette açığa çıkamıyor yani, elbette ki olmuyor…

Kendimize yetmeyi öğrenemediğimiz sürece, kendimizle baş başa kalmayı beceremediğimiz sürece, ilişkilerimizin bizimle alakalı ve bazen sadece öyle olması gerektiği için öyle olduğunu anlamadığımız sürece hiçbir şeyin veya hiç kimsenin bizi tatmin edebilmesi mümkün değil. İstediğiniz kadar felsefe okuyun, istediğiniz kadar kitap yalayın yutun başkalarının cümlelerini değil, kendinizi anlamadığınız sürece konunun bir yere varması da mümkün değil. Kitabı kapattığınız anda “Hani benim sevgim, nerede benim ilgim?” diye soran zihninizi kontrol etmediğiniz ve sadece olanla değil, olmayanla da kalmayı denemediğiniz sürece okuduğunuz kitaplara da ayıp ettiğinizi lütfen unutmayın.

Arzu arzuyu, istek isteği doğuruyor ve bu sarmal böylece sürüp gidiyor… Yarasına sarılan insan ona neden yara dediğini dahi hatırlamıyor. Düşünsenize 24 saatlik bir gününüzü sadece buna ayırıyorsunuz bazen. Benimle yeterince ilgilenmedi, ilgilenseydi böyle olmazdım, her şey başka olurdu… Ve o sırada akrep ve yelkovan alıp başını gidiyor. Sadece bir gün değil bir ömür böyle geçiyor bazen. Beklentiler, zihnin içinde dönen sayısız yorum…

Başımızı kaldırıp çevremize, içimize dönüp kendimize bakacak zamanımız gerçekten kısıtı. Yaranıza sarılmayın, dışarıda bir kurtarıcı aramayın. İnsanlara yanlış misyonlar yükleyip yol arkadaşlıklarının önüne taş koymayın… İlaç da bizde çare de. İyileşmek istemeyen bir zihni feriştahı gelse iyileştiremez. Yani top sizde. Ve hatırlamamız gereken bir gerçek: Bu nefes bitene kadar önce kendinizlesiniz, kendinize iyi bakın…