Kutupların Dengesi

Kutupların Dengesi

Kutupların Dengesi

89 derece 15 dakika ve 50,8 saniye. Bu Polaris’in şu anki konumudur. Yani Kutup Yıldızı’nın. Kuzey yarım kürede nerede olursanız olun Kutup Yıldızı’na yüzünüzü dönerseniz kuzeye dönmüşsünüzdür ve yolunuzu bulursunuz, nerede olduğunuzu bilirsiniz. Yani Kutup Yıldızı bir noktada sabit bir çapa gibi, yolunuzu bulmak istediğinizde size yolu gösterir. Fakat kaybolmanın başka yolları da vardır hayatta. Seçimlerimizde, verdiğimiz kararlarda, bizi etkileyen olaylarda hatta kendi zihinlerimizde bile... Peki bu olduğunda bize yolumuzu gösterecek, karanlığımızı aydınlatacak çapamız ne olabilir? İnsan nereye dönerse hareketin içindeki o sabitliği bulabilir? Tabii ki yine yaşamın içine ve en nihayetinde kalbine...

Yaşamda hareket her zaman çift yönlüdür ve her şey birbirine zıt iki karakterin birleşiminden oluşur. Bunu en büyük olaylarda da, en küçük detaylarda da görürüz. İşte yin ve yang felsefesi, hayatta karşımıza çıkan her olasılığın karşıt kutuplarını ve bunların birbiriyle olabilecek her türlü ilişkisini ortaya koyarak bize evrenin işleyiş prensibini anlatır. Yin bizim durağan yönümüz, potansiyel gücümüzdür. Yang ne kadar aktif ve eylem içeriyorsa; yin bir o kadar pasiftir ve gözlem içerir. Bu iki kavram devamlı birbirine dönüşür, birbiriyle var olur. Çünkü senin de bildiğin gibi; ne gece olmadan gündüz, ne soğuk olmadan sıcak, ne de ölüm olmadan yaşam açıklanamaz. Bu nedenle yin ve yang birbirinden asla ayrılmaz.

Lao Tzu, “Tek başına bir yin doğamaz ve tek başına bir yang büyüyemez.” der.

Bu evrensel işleyişe göre yinin varlığı yangı var eder, biz buna denge deriz. Hayatımıza baktığımızda hızın ve devamlı eylem halinde olmanın alkışlandığını, yavaşlamanın pek de mümkün olmadığını düşünsek de aslında denge bu iki yönün buluşmasıyla sağlanır. Yang formunda hareketi devam ettiren biri, yaşamın değişen dinamiklerini sessizce gözlemlemeye başladığında varoluşunda yatan potansiyel gücüyle de işte böyle tanışmaya başlar.

“Hayatın akışında sürüklenip gidiyoruz...” cümlesini hepimiz duymuşuzdur. Yaşamın doğasıdır hareket fakat aslında hayat insanı istemediği hiçbir yere de sürüklemez. Kürekleri bir yana atıp suçu da nehre atan sadece insanın kendisidir. Çünkü evrenin işleyiş sistemi denge üzerine kuruludur. Sandığımızın aksine hareket hiç durmaz ve denge hiç bozulmaz. Tezahürü senin hayatında kimi zaman yin olur, yeri gelir seni durdurup kendine baktırır; yeri gelir yang olur harekete geçirip, aksiyon aldırır. İşte bu salınım içinde insanı yolunda sabit tutacak çapa da yine insanın kendisidir, yaşamı idrakidir, kalbidir. Çünkü kalp yaşamın doğasını bilir, tıpkı iki uç arasında salınıp duran zihni de bildiği gibi...

Zihin doğası gereği kendince iyiyle kötünün, doğruyla yanlışın sınırlarını çizer; gördüğünü tanımlamaya, anla- maya çalışır fakat çoğunlukla bu tanımlar işine geldiği gibi olur. Örneğin hoşumuza gidene güzel derken, bizi rahatsız edeni çirkin ilan ederiz... Bütüne hakim olamayan bir zihin seni benden, beni de senden ayrı zanneder. Halbuki kaynağımızın aynı olduğunu düşünürsen, karanlığın aydınlıktan, yaşamın ölümden ayrılamayacağı gibi benim de senden ayrılabilmem zaten mümkün değildir.

Unutmamak gerekir ki; zıt kutuplarıyla da tanımlasak her şey en nihayetinde insanın özüne hizmet eder. Peki kolay mıdır bunu idrak etmek? Yinin içinde yangı, yangın içinde yini gönül rahatlığıyla yaşayabilmek? İşte buna cevap verecek tek kişi de sensindir. Çünkü senin bakış açının yorumudur bir şeye kolay ya da zor demek. Sözlerine neyin enerjisini yüklersen, hayatında da önce o yüzü sana selam verir. Ve tabii ki hayat bir bütündür, diğer olasılık yaşamın bir anında, bir yerlerde seninle buluşmak üzere hazırlanmaya koyulur.

Bu nedenle önemli işte yini ve yangı sadece bir isim olarak bilmek değil, hayatın içinde de anlamak. Çünkü hareketin içinden o dinginliği ve idraki ayırmaya çalıştığımızda arada biz kalırız. Halbuki tüm sistem her haliyle bize “Ben bütünüm beni bölemezsin.” der. Yini yanga, güzeli çirkine tercih eden bu bütünlüğü kaybeder.

Fakat hayat işte... Zaman geçer, seçimler yapılır, deneyimler yaşanır ve tüm bu doğruların yanlışların ötesinde insan artık bir noktada yaşama yorumlu baktığını kabul eder, dışarıya bakan gözünü içeri çevirir ve bir noktada gerçekten de artık anlar. Çapa sensindir. Ruhundan gelen sabitlik, sen yaşamla hareket edebildiğinde ortaya çıkar. Olgunluk da bunu idrak etmek değil midir zaten? Her ne olursa olsun hayat yinden yanga, yangdan yine dönerek akıp gitmeye devam eder. Bu su hiç durmaz ve ne dedik, denge asla bozulmaz...