En Temel Korkularımızın Ev Sahibi: Böbreklerimiz

En Temel Korkularımızın Ev Sahibi: Böbreklerimiz

Sağlıklı bir insan tanımı günümüzde pek çok farklı bakış açısıyla cümleye dökülebilir. Doğal besinlerle beslenen insanı sağlıklı bir insan olarak tanımlayabiliriz örneğin ya da hayatında bir amacı olan insanı… Yaşama bir şeyler sunan, kendini maddi manevi beslemeyi bilen, her gün spor yapan veya kendi cümlelerinizle bambaşka bir şey yazabilirsiniz sağlıklı bir insanı tanımlamak için. Geleneksel Çin Tıbbı ise sağlıklı insanı Prana ile yani enerjisinin akış kalitesiyle tanımlar. Bu sisteme göre insanın bütünlük içerisinde yaşamını sürdürmesinde organlarındaki Prana yani Çi akışı büyük önem taşır. İnsanın sağlıklı bir şekilde hayatına devam edebilmesi için Prana bedende kesintisiz bir şekilde akmalıdır. Organlara giden enerji kesintiye uğradığında, genel sağlık da tehlikeye girmeye başlar. Organlarda kesintisiz akan bir enerji tanımı kulağa ne kadar hoş gelse de, durum her zaman böyle olmaz ve gündelik hayatın gelgitleri, stresi, kaygıları, korkuları, deneyimleri ve hayata dair daha birçok konu başlığı bu akışı kesintiye uğratır.

Hayatımıza yön veren duygular kontrol altına alınmadığında bizi ele geçirmeye, hatta tüketmeye başlar. Her şeyin fazlasının zarar olduğu bilgisi burada da karşımıza çıkan bir bilgidir. Çünkü duygular her ne kadar ihtiyaca yanıt verse ve bize kendimizi tanımaya dair bir işaret bıraksa da, bunun farkında olmayan bir zihin için, içinde kaybolunan enerji girdaplarından başka bir şey olamazlar. Bir noktadan sonra size hükmeden duyguyu kendiniz zanneder ve üzerine bir yaşam inşa etmeye kalkarsanız, durumun böyle olmadığını anladığınızda dizginleri elinde tutan zihninizle ve duygularınızla göz göze bakışır kalırsınız.

Gerek yoga gerekse farkındalıklı yaşamı ele alan tüm pratikler bize kişinin kendine merkezlenme yolunun talimatlarını verir. Siz kendinizi bilmek istediğinizde yaşam da sizi türlü türlü duygulardan geçirir. Her bir deneyimin ardından insan olduğunuzu yeniden hatırlar ve böylece her deneyimin, duygunun, düşüncenin hakkını vermeyi öğrenirsiniz. Yoga bize bir şeyleri saklamayı, gizli gizli yaşamayı değil; kucaklamayı öğretir. Ve fısıldar; en nihayetinde her şey geçicidir. Duyguları anlamak ve sağaltmak bu nedenle önem taşır. Çünkü duygu dediğimiz de bir enerjidir ve dışarıya çıkamadığında, bedenin içine bastırıldığında, bir noktada kendini nötrlemek ister. Korkularınızı, öfkenizi, sevincinizi, endişelerinizi ve insan olduğunuzun bir kanıtı olan daha nice duygunuzu içinize atmadan önce yeniden düşünmeniz tavsiye edilir. Siz içinize atabilirsiniz ama organlarınız atmaz.

Bu sayıda en temel duygularımızdan biri olan korkularımızdan bahsedeceğiz. Ve tabii ki bedende bu duyguya ev sahipliği yapan böbreklerimizden…

Böbrekler, hücreleri besleyen ve onlara enerji veren Çi’nin depolandığı yerdir. Geleneksel Çin Tıbbı’nda “Yaşamın Kökü” olarak bilinir. Böbrekler; berrak ve sağlıklı suyu kullanılmak üzere yukarı taşıyarak bedende dolaştırırken, kullanılmış bulanık suları da bedenden uzaklaştırmak üzere aşağı taşıyarak suyun kullanımını idare eder. Renin hormonu salgılayarak tansiyonu düzenler. Her organın bir Çi’si varken, böbreklerin iki Çi’si vardır. Böbreğin Yin Çi’si bütün Yin ve Yang organların nemlendirilmesinden, Yang Çi’si ise Yin ve Yang organlarının ısıtılması ve görevlerini yapmasından sorumludur.

Elementi su olan böbrek meridyeni idrar kesesi meridyeni ile birlikte çalışır ve tezahürleri korkudur. Geçmişten gelen kalıtsal korkular ya da öğrenilmiş korkular, dehşet böbrekler tarafından tutulur.

Peki korku tam olarak nedir?

Korku, bir ya da birçok belirsizlik karşısında çeşitli tehdit algıları ile tetiklenen, rahatsız edici bir his olarak açıklanır. Hem şimdiki zamanı hem de gelecek zamanı kapsayan bu hissin uyarıcıları gündelik hayatımızı, kendimizi ortaya koyma biçimimizi ve anda kalabilme kabiliyetimizi kelimenin tam anlamıyla bloke eder. Geçmişten gelen korkular güncel davranışlarımızı bir parçamız zannettirirken, modifikasyonlarla öğrendiğimiz korkular bize modifiye edilmiş bir karakter biçer. Kısacası ister öğrenilmiş ister kaydedilmiş korku olsun, korkunun her şekli bizi kendimiz olmaktan yeri gelir alıkoyar.

Korkunun enerjetik yapısı soğuktur. Tüm enerjileri içe ve aşağı çekerek vücudun merkezine doğru çökme eğilimi gösterir. Bedenden sağaltılamayan korku böbrek Çi’sini tüketir ve Çi’nin alçalmasını sağlar. Çok korkan insanlarda idrarın tutulamamasının nedeni de budur, yani enerjinin akış yönünün değişmesi. Sadece bununla da kalmaz üstelik. Bedenden sağaltılamayan korku birçok hastalığa da kapı açar. Su elementinin alanı olduğu için jinekolojik ve hormonal problemlerden cinsel rahatsızlıklara, böbrek, akciğer ve boğazda sorunlardan bağışıklık yetersizliğine, idrara sık ya da geç çıkmaya, kronik yorgunluktan irade eksikliğine, tekrarlayan veya kalıcı hastalıklardan, tiroid dengesizlikleri, hafıza kaybı, iktidarsızlık, hayattan kaçma arzusu ve melankoliye kadar geniş bir yelpazede bize semptomlarını belli edebilir.

Birçok şeyden korkabilir insan. Binlerce örnek verilebiliriz üzerine ve elbette korkmak çok da insani bir duygudur. Tehlike karşısında hayatta kalmanızı, yeri geldiğinde bir adım geri atmamızı sağlar öncelikle. Ancak farkındalık duyguların arkasına saklanmamakla başlar. Korkuyla savaşan değil korkuyu anlayan, yaşayıcısı ve izleyicisi olan için her duygu hizmetini tamamladıktan sonra yerine çekilir ve tıpkı sakin bir nehir gibi, bu su böylece akıp gitmeye devam eder.